Ekizce Köyü Halkının Şiirleri

              Bİlgİlendİrme Ekİzce Destanı Mahalle Kalmamış KÖYÜMÜ İSTİYOM KÖYÜM BİR BAŞKA ...

  ­  

  ­  

Bilgilendirme:

Türkmen denilmesinin nedeni: (Türkleşmiş Moğol aşireti).

Türkmen kelimesinin açıklaması: "Türkmen" kelimesi, İbn Kesir gibi bazı müelliflere göre imanlı Türk anlamına gelir.

İranlılar, Müslüman Oğuzları şamancı olanlardan ayırmak için Türkî iman (inanmış Türk) demekteydi.

Başka kaynaklarda ise, Türklerin şaman geleneklerinden kopup İslamiyete geçmelerinden sonra Araplar tarafından Terk-i iman (imanını terk etmiş) yani eski şaman inançlarını terk etmelerinden dolayı bu ismin verildiği söylenir.

Bu da süreç içinde Türkman ve nihâyet Türkmen'e çevrilmiştir. Oğuzlar'a "Türkmen" veya "Turkoman" denir.

Osmanlı kayıtlarında açık ve net şekilde yazıyor: Osmanlı yarı göçebe ve yerleşik hayata geçen halka Türkmen, Göç eden halka Yörük, Dağda yaşayan halka da Kürt demiştir.

Bu yüzden: Türkmen denilenlerin içlerinde (Oğuzlar, Moğollar, Kıpçaklar, Tatarlar vesaire bulunmaktadır.

Bu yüzden: Yörük denilenlerin içlerinde (Oğuzlar, Moğollar, Kıpçaklar, Tatarlar vesaire bulunmaktadır.

Bu yüzden: Kürt denilenlerin içlerinde (Oğuzlar, Moğollar, İraniler (Zazalar, Kırmancılar, Soraniler, Goraniler,), Araplar, Ermeniler, vesaire bulunmaktadır.

Biraz daha fazla açıklıyalım size: Bakınız: Kayı boyunun içinde bulunan aşiretler (Çunkar-Çongar Aşireti -> Türkleşmiş Moğol aşireti).

Çunkar-Çongar: Özet: Moğollarda sol kol, sol el, sol kanat manasına gelen Zungar, Dzungar, Jungar, Jeungar, Caungar ve Cengigar ismi zamanla Çungar, Çunkar, Çunger, Çunker, Çongar, Çonkar, Çonger, Çonker haline dönüşmüştür. Oyrat ve Kalmuk isimleriyle de tanınan Çungarlardan ve Moğol boylarından önemli bir kısım Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya gelerek yerleşmiş ve Türkmen aşiretleri yanında ikinci bir unsur olarak yerlerini almışlardır. Yoğun olarak Orta Anadolu’da yaylak-kışlak hayatı yaşayan bu gruplardan bir kısmı, Ankara Savaşı’ndan sonra Timur tarafından eski yurtlarına tekrar götürülmüş, bir kısmı ise Çelebi Mehmed tarafından Balkanlara sürülmüştür. Buna rağmen önemli bir kısmının Anadolu’da kalmayı başardığı, tahrir kayıtlardan açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Ulu Yörük, Bozok, Dulkadir, Yeni-il ve Halep Türkmenleri ile Yörük teşekkülleri arasında Çungar, Çunkar, Çonkar, Çonkara isimleriyle yaşayan cemaatler Çungarların bakiyeleridir. Ayrıca Tatar ve Kara Tatar olarak bilinen konar-göçerlerden önemli bir bölümü de Hülagü ile Anadolu’ya gelen sonrasında Türkleşip Müslümanlaşarak burada kalan Moğol bakiyeleridir. Bu çalışmada temel olarak tahrir defterlerinden hareketle, Moğol bakiyesi olan bu cemaatlerin tabi oldukları Türkmen ve Yörük teşekkülleri, dağıldıkları sahalar, nüfusları ve kendi isimleriyle kurdukları yerleşim birimleri üzerinde durulmaktadır.

Anahtar kelimeler: Moğollar, Çungarlar, Tatar, Ulu Yörük, Bozok, Dulkadir, Yeni-il.

Musacalılar/Ekizce Bölüğü (Kışlağı) (ilk olarak 13.yüzyılda Musul'da, 14.yüzyılda Sivas'ın batısında Bozok (Yozgat)'a yakın bölgede ve 15.yüzyılda Bozok'da (Yozgat'da) ilk önce kuzey doğu son yıllarda batı taraflarında oldukları yazmaktadır.

Özet: Ekizce/İkizce ismini Boz Ulus'da Musacalılarda ve Ulu Yörük'lerde de görüyorsunuz ve bir Moğol kışlağı olarak geciyor.

Boz-Ulus Türkmenleri'nde: ”Moğollar” Aşireti

Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti: Aşiretin kurucularının 4 kardeşi bugün bu ‘’Köycü, Akdeniz, Yıldırım, Aydoğan’’ soyadları ile bulabilirsiniz. Ayrıca yakın akrabaları Güheroğulları ‘’Altıntaş’’ soyadı ve uzak akrabaları Kanlı Ahmed'in soyunu ‘’Yeşildağ’’ soyadı ile bulabilirsiniz.

Türkleşmiş Moğol aşireti farklı isimlerle şu şekildedir:

Moğolcalı, Moğolcalu, Moğulcalı, Moğulcalu, Muğulcalı, Muğulcalu, Muscalı, Muscalu, Musacalı, Musacalu, Müscalı, Müscalu, Müsacalı, Müsacalu, Musulcalı, Musulculu, Musulcalu, Muslucalı, Muslucu, Muslucalu, Müsiceli, Müsicelü, Müsülcali, Müsülcalü – diye Irak’ın Musul, TELAFER Türk-Moğolları

Bugün Emirdağında (“Nevahi-i Barçın Kazası”) Ekizce köyünde yaşarlar..

İkizce ismini Boz Ulus'da Musacalılarda ve Ulu Yörük'lerde de görüyorsunuz ve bir Moğol kışlağı olarak geciyor.

Bu Aşirete Türk boylarındanda katılanlar vardı bunlar: Kırgızlar bugün bu ‘’Kalender’’ soyadı ile bulabilirsiniz. Ve yine bir Türk boyundan katılan: Oğuzlardan bugün bu ‘’Yılmaz’’ soyadı ile bulabilirsiniz.

Aşiretin ismi İlhanlı Devleti Sultanı: Sultan Musa Han'dan geldiği düşünülüyor:

Sultan Musa Han kimdir: Şecere'si sırasıyla şöyle: Cengiz Han > Tülü (Tuluy) > Hülagü Han > Turgay (Turagay > Baydu > Ali > "Musa Han" Hayatı: Sultan Musa Han 1336 ile 1337 yılları arası İlhanlı hükümdarı idi. Baydu Han'ın torunudur. Baydu'nun oğlu Ali'nin oğlu'dur.

Meraga yakınlarında 10 Nisan günü gerçekleşen muharebede, Arpa Han'ı öldüren Bağdat valisi Oyrat Ali Padişah tarafından tahta geçirilmiştir. Bu anlamda Musa Han, Ali Padişah'ın kuklasıydı. Fakat, Celayir Sultanı Hasan Büzurg Musa'ya meydan okudu. 24 Temmuz 1336 tarihinde mağlup olduktan sonra Ali öldürüldü, Musa da Musul'a kaçmak zorunda kaldı. Ve Musul'da Muğulcalı aşiretine sığındı ve onlarında içlerine karışan Musa Han'nın soyu ile isimleri zamanla Muscalı-Musacalı olduğu düşünülüyor.

Sadun Köprülü diyor ki: Muğulcalı, Muğulcalu - Müsacalı, Müsacalu - Muslucalı, Muslucu, Muslucalu diye Irak’ın Musul, TELAFER Türklerinin "Türk-Moğolları" Türkmen aşiretinin "Türkleşmiş Moğol aşiretidir."

Bu hakikat Osmanlı arşiv belgelerinde de takip edilebilmektedir. Nitekim Moğol aşiretlerinden Celayir, Tatar, Sulduz vs. den yörükan ya da Türkmen taifesi olarak bahsedilirken aynı şekilde Muğan, Muğanan, Muğanlı, Muğanlu, Muğulcalı, Muğulcalu - Müsacalı, Müsacalu - Muslucalı, Muslucu, Muslucalu gibi aşiretler de Türkmen olarak kaydedilmiştir. *Bkz Cevdet Türkay, a.g.e, s. 37, 124, 158, 277.+ Diğer taraftan Kara Tatarlar da pek çok bakımdan Türkmenleşmişlerdi.

Anadolu'da Moğollar 148 tane Cemaat idi

Namık Kemal Zeybek'e göre Anadolu'da Moğollar 148 tane Cemaat / 2.621 Hane idi.

“Araştırma dönemi içindeki aşiret ve cemaatler kaynaklara dayalı olarak incelenmiş... 39.028 Türkmen, 264 Kıpçak, 148 Moğol, 201 Arap, 1.542 Ekrad, 5 Kıpti, 3 Ermeni, 2 Çingene cemaati. Toplam: 41.209”

Namık Kemal Zeybek

Türkiye Kültür Bakanı (17 Mart 1989 - 23 Haziran 1991) ve Türk tarihçi ve siyasetçi.

Anadolu'da Moğollar 166 tane Cemaat-Aşiret idi.

Yusuf Halaçoglu'na göre Anadolu'da Moğollar 166 tane Cemaat-Aşiret idi.

“Araştırma boyunca 1453-1650 yılları arasındaki yaklaşık 245 Osmanlı tahrir defterini inceleyen Prof. Dr. Halaçoğlu Anadolu'da 42 bin aşiret tespit etmiş. Bunların 37 bin 706'sı Türkmen, 166'sı Moğol, 90'ı Arap ve 2 bin 287'si de Kürt aşireti. 20 sene gibi uzun bir süreyi alan araştırmada Halaçoğlu'na üniversitedeki asistanları ve arkadaşları yardımda bulunmuş. Ama işin internet safhasında bütün işleri kendisi üstlenmiş.”

Yusuf Halaçoğlu

Türk tarihçi ve siyasetçi. 1993-2008 yılları arası Türk Tarih Kurumu başkanlığı yapmıştır.

Anadolu'da Moğollar nüfusu

Osmanlı Tahrir Defterlerine Göre Anadolu'da Moğollar 2.621 Hane idi.

“Osmanlı Tahrir Defterlerine Göre Anadolu'da Moğollar 2.621 Hane / Tahmini Nüfus (5 x hane sayısı) 13.105 idi.”

Moğolların 13. yüzyılda bugünkü Türkmenistan’ı istila etmeleri ve o bölgeye önemli miktarda Moğol yerleşmelerinin olması tarihî bir gerçektir. Bu durum elbette genetik yapıya da kısmen etki göstermiştir.

Köprülü Mehmet Paşa ve oğlu Köprülü Fazıl Mustafa Paşa

Köprülü Mehmed Paşa, (d. 1578 - ö. 31 Ekim 1661) Osmanlı sadrazamı. ve oğlu Köprülü Fazıl Mustafa Paşa, (d. 1637, Vezirköprü - ö. 19 Ağustos 1691, Salankamen), II. Süleyman saltanatında, 25 Ekim 1689 - 19 Ağustos 1691 tarihleri arasında bir yıl dokuz ay yirmi beş gün sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır.

1453-1650 yılları arasındaki Osmanlı tahrir defterine göre Anadolu'da Moğollar

1453-1650 yılları arasındaki yaklaşık 245 Osmanlı tahrir defterine göre Anadolu'da 42 bin aşiret tespit edilmiş. 166'sı Moğol, aşireti idi.

“Araştırmalar boyunca 1453-1650 yılları arasındaki yaklaşık 245 Osmanlı tahrir defterine göre Anadolu'da 42 bin aşiret tespit edilmiş. Bunların 37 bin 706'sı Oğuz-Türkleri "Türkmen/Yörük",
166'sı Moğol, 90'ı Arap ve 2 bin 287'si de Kürt aşireti. 20 sene gibi uzun bir süreyi alan araştırmada Halaçoğlu'na üniversitedeki asistanları ve arkadaşları yardımda bulunmuş. Ama işin internet safhasında bütün işleri kendisi üstlenmiş.”

Osmanlı tahrir defterleri

1453-1650 yılları arasındaki yaklaşık 245 Osmanlı tahrir defterine göre Anadolu'da Moğol aşiretleri.

Ekizceliler Ekibi

  ­  

  ­  

Ekizce Destanı:

Halini hatırını sorduğumuz, Köylüler, Akrabalar hani nerde? Duvarın dibinde oturduğumuz, Konularla komşular hani nerde?

Telen Hayri, Kocaalinin Ziya, Kâzımın Hacıyla, Çininin Abdulla, Çini, Yanık Tevfik, Kara Kemal'la, Kestenoğlu Niyazi hani nerde?

Karahasanla, Bekirlerin Sadık, Tahir ile Üzüm, Çıtakla, Mustuk, Hüseyin Emmi, Cozi, Topal Apık, Şeydi Çavuş'un Ali hani nerde?

Hafız ile Necati, Goca Abdil, Abılanın Sadık, Cozinin Adil, Ataşoğluyla, Körosmanın cemil, Arif Dayı, Cin Ali hani nerde?

Gırgafanın Ceylan ile Kepçeli, Şerifin Musto, Kütelerin Tati, Çıtıkanın Kadir, Hakkı'nın Hayri, Halil Hocanın Faruk hani nerde?

Kabaklı, Efe dayı, Efenin Tahir, Adabanın Cavat'la, Nazif,Emir, Kara Cavat, Mubin, Dervişin Kadir, Tintin Alinin Osman hani nerde?

Göşenoğlu ile, Kara Muzaffer, Apığın Murtaza, Memo, İskender, Kayıççı, Atakay, Hortayla, Maser, Deli Mürsel, Baboğlan hani nerde?

Deli Vahit'le, Efenin Perişan, Kocamusanın Dede ile Ceylan, Muradın Ahmet, Tahir, Deli Osman, Yeşildağ, Çıvgın, Çolak hani nerde?

Göşenoğlunun Gulu, Vahit ede, Yangıran Yusuf, Ati Kemal ile, Akkuş, Ziya, Göşenoğlunun Dede, Deli Dudunun Özcan hani nerde?

Eset, Haçcanın Cemal ile Ali, Karamanın Cavat, Çavuşla, Veli, Karoğlanın Şükrü, Mulla, Pavili, Çolak Ceylan, Harete hani nerde?

Ataşoğlu, Zaimoğlunun Abdil, Delioğlan, Hasan Ağanın Mürsel, Orhan Başçavuş ile Şişkon Topal, Postanın Omar, Baliş hani nerde?

Gocaptilin Hocayla, Cırıl, Baki, Göşenoğlu, Babit, Sadettin Cotu, Sarının Ziya, Cınganoğlu Şükrü, Eset'in Kemal, Hamit hani nerde?

Haretenin Ziyayla, Babaoğlan, Hasanağa Mürsel, Postanın Ayhan, Goca Kemalla, Kara Cavat, Turman, Haccoğlu, Muhterem hani nerde?

Gökülün Hasan, oğlu Nuri, Battal, Petiri Celalla, Demirci Mürsel, Havidenin Topçu, Haçcanın Cemal, Gafulgadayla, Arif bey hani nerde?

Ali Onbaşıyla, Şıhomarın Salli, Gara Abdilin İhsan, Kaptan Ali, Ostuğun Cengiz, Kör Osmanın Lili, Abdilin Cemal, Erdal hani nerde?

Şerifin Ali, Kerem, Sarı Ahmet, Enver Hoca, Deliseleğin Mithat, Kamilik, Kestenoğlu Hacı Ahmet, Cafer Hocayla, Vahit hani nerde?

Baboğlanın Hacı, Vahidin Celal, İlhami Yeşildağ, Harının Kemal, Kepçelinin Mithat, Salihin Cemal, Öğretmen Ali Hoca hani nerde?

Sergencinin Yusuf ile Gübüdük, Kâzım'ın Sarı, Murtazanın Apık, Abdurrahmanın eşiyle beş çocuk, Karahasanın Mehmet hani nerde?

Sözleriyle ahaliyi güldüren, Sohbette birbirine laf yetiren, Nazik kızının küllükte oturan, Emmilerle dayılar hani nerde?

Altıntaş'ım, aktılar bir sel gibi, Esip, tozup gittiler bir yel gibi, Hepsi tamamı şimdi bir el gibi, Ekizce'deki Beyler hani nerde?

27/09/2020 - Hamza Altıntaş

     

  ­  

  ­  

Mahalle Kalmamış:

Doldururduk su çekerek hatılı, Kuyuya kovayı salan kalmamış. Suluyorduk bütün davarı malı, Koyunu kuzusu olan kalmamış.

Polis Elmas mahallenin dayısı, Körlenmiş,bitmiş satılmış kuyusu, Azalmış yaşayanların sayısı, Sobalar bacalar duman kalmamış.

Efeydi Mürsel çavuş,kahramandı, Herkes tanırdı,bilgeydi Kabaklı, Bulunmaz ne yaşlı,ne delikanlı, Yaşlılar evlatlar torun kalmamış.

Nazik kızının küllüğü kahveydi, Sohbetler edilir di mütemadi, Şimdide yapabilirsen yap haydi, Halhatır muhabbet yaren kalmamış.

Fadime aba pişirirdi ekmeği, Haşhaşlıyı severdi,dayı,emmi, Bir somunu bölüşüp yerdi hepsi, Sofralar masalar kuran kalmamış.

Üzüm dayı,ot taşırdı danaya, Ferziye aba başlardı kavgaya, Döne aba kıyamazdı Abbas'a, Konular komşular falan kalmamış.

Hatın kişi,kara çıkın çözerdi, Şıh Ömer yazın paltoyla gezerdi, Ganime aba sohbeti severdi, Gezenler esenler tozan kalmamış.

Nazik kızı,Dudu aba bakınır, Baba oğlan,Apık emmi takılır, Gırgır,şaka,muhabbetler kurulur, Şahıslar şakalar yapan kalmamış.

Kara Hasan sondajla kuyu eşer, Çıtıkanın kadir babamı taşlar, Çapacı paylaşılır üçer beşer, Bölüşen üleşen eşen kalmamış.

Çay derenin yanında buluşanlar, Nerde yapılan o tatlı konuşmalar, Hazan rüzgalarında kaybolmuşlar Konuşan buluşan coşan kalmamış.

Gidince mahallemize yanarım, Büyük küçük hepsinide anarım, Geçmişe maziye,gider dalarım, Rastlayan arayan soran kalmamış.

Babam çok takılırdı Hasibe'ye, Hasibe'de küfür göz deliğine, Anam kıskanır dönerdi deliye, Kırılan darılan küsen kalmamış.

Köşe başlarında sabaha kadar, Muhabbetler uzar laf lafı açar, Hatırlanınca yaşanan anılar, Hikaye hatıra roman kalmamış.

Toplanıyorduk kuyunun başına, Oturuyorduk yan yana taşına, Seyre dalardık hergün baştan başa, Koşanlar kaçanlar tutan kalmamış.

Kavgaya akşam sineması derdik, Gece yarıya kadar seyrederdik, Neşemizden,kendimizden geçerdik, Kızanlar kavgalar çatan kalmamış.

Akmıyor artık çay derenin seli, Yaz gelince sakatlanır ak Ali, Havalı bilgedir Harun'un dili, Gasalan gubaran şişen kalmamış.

Satılmış kuyudan çekerdik suyu, Suluyorduk,koyun ile kuzuyu, Mallar davarlar külü tozuturdu, Tozutan savuran saçan kalmamış.

Çeşmeden su akardı oluk oluk, Buz gibi suyla yüzümüzü yurduk, Sığır davar güderdi çoluk çocuk, Güdenler çeltekler çoban kalmamış.

Olanlarda bitmiş,tükenmiş mecal, İşte böyledir vaziyet,durum,hal, Her tarafı sarmış kaplamış kangal, Köyde muhtar aza filan kalmamış.

Hamza,köyü yol etti vara gele, Dalıp gitti,eskilere,evvele, Uçmuyor sokaklarda sinek bile, Kurbağa tosbağa yılan kalmamış. Bizim mahallede duran kalmamış.

Hamza Altıntaş

     

  ­  

  ­  

Köyümü İstiyom:

"Kim ne der diye düşünmeyi bıraktığında Mutlu olacaksın."

Ölmeyip de sağ olursam,inşallah, Köyüme gidip görmek istiyom, Emirdağ'a varırsam,akşam,sabah, Yüzümü toprağa sürmek istiyom.

Boztoprak ile kırtmaya,doğaya Tarlaya Bahçeye Bostana bağa Ana dostu,Fadime Aba,sağsa Varıp,muhabbeti kurmak istiyom.

Kerpiç evin içine postu atıp, Damın balkonuna uzanıp yatıp Bardakta sıcak suya demi katıp Mis gibi çayını içmek istiyom.

Sevinçle köye gidip,köyü görüp Ekizce'ye varıp hasrete erip Muhabbetlerde sözlere girip Yapılan sohbete doymak istiyom.

Anam sağ olsada sesim duysaydı, Cebime kırık leblebi koysaydı, Sofraya yemek koyup doyursaydı, Boynuna sarılıp gülmek istiyom.

Köprüden çay deresine atlayıp Koyunu kuzuyu güdüp otlatıp Yerlerde yuvarlanıp,takla atıp Toza,toprağa bulanmak istiyom.

Köyde dolaşırken,halam görseydi Kıt yermisin diye bana sorsaydı Büyük bardaklarla kahve verseydi Eniştemle sohbet etmek istiyom.

Kavurmalık et varmı dolaba,baksa Önüme pilav güveçle,bamya çıksa Tabaklara koyup getirin çokca Çayırın üstünde yemek istiyom.

Şöyle,gezip,dolaşsam çıkıp kıra, Azık açıp yemeye geldi sıra Beş göksoğan,üç kaynamış yumurta, Yufka ekmeğinen dürmek istiyom.

Köyde düğün davetine buyursak Çorbaya,yemeğe,pilava doysak Tabandan oynayanları seyretsek, Türkmen (Türkleşmiş Moğol aşireti) düğününü görmek istiyom.

Harman olsada düvenlere binsem, Arpanın tozuylada yansa ensem, Azıcık çalışsam,biraz dinlensem, Gölgeye döşeği sermek istiyom.

Bağ bozumunda üzümlere doysak, Üzümü ezip kazanda kaynatsak, Kaynarken içine ak toprak koysak, Arı soksa,yoğurt sürmek istiyom.

Arkadaşlarla kırlarda dolaşsak, Harımdan atlayıp,bostanı yolsak, Sahibi bağırsada,korkup kaçsak, O eski günlere ermek istiyom.

Dolaşıp,gezerken tarlayı sorup Kuş tuta bilmek için kapan kurup Çıkarak duvarın üstünde,yürüyüp Konu komşuyu bağırtmak istiyom.

Fistanımı giysem,sümüğüm aksa, Koluma silerim,mendilim yoksa, Berduştur diyerek,mahalle bıksa, Büyüklerimi kızdırmak istiyom.

Ağaç dikmek için toprağı kazsam Babamı sinirlendirip,kızdırsam, Kamçıyı yeyince düşüp,üzülsem Ebeme ağlayıp,küsmek istiyom.

Bu garip Yeniden sefa sürermi Doğduğum yerleri,gözüm görürmü Testiden kızlar soğuk su verirmi Kanıp doyasıya içmek istiyom.

Yaşayana Allah kolaylık vere Şehire göçüşün sonu nereye Her tarafta ğöğsümü gere gere, Gezip,temiz hava almak istiyom.

Ey Hamza,köylüsün,gariban kulsun, Kısmetse,isteğin yerini bulsun, Şehir sıkıcı,gitmek nasip olsun, Şehirden köyüme,dönmek istiyom.

Hamza Altıntaş

     

  ­  

  ­  

Köyüm Bir Başka:

Bizim köyümüz,yeşil Ekizce var ya, Neşesi bir başka,tasası bir başka. Kurulsun hele bir düğünü gör,orda, Çalgısı bir başka,türküsü bir başka.

Sıcaktır yazları,soğuktur kişi, Çiftçilik yapılır,bitmez hiç işi, Davetinde boldur ekmeği,aşı, Yemeği bir başka,sofrası bir başka.

Yolu yordamı bilirler,gönül kırmaz, Kimse kimseye sitem edip darılmaz, Selamsız,dostlar meclisine varilmaz, Gençleri bir başka,yaşlısı bir başka.

Bilir insanları saymayı,sevmeyi, Hürmet eder,aşmazlar seviyeyi, Evde öğrenir edebi,terbiyeyi, Analar bir başka,kızları bir başka.

Kula kulluk etmez,gütmez garez, Büyüklerinin sözlerini hiç kesmez, Hak etmiyorsa,kesinlikle istemez, Babası bir başka,oğulu bir başka.

Başından hiç çıkarmaz şarpayı, Üstünede bağlar,oyalı yeşil fuları, Sonrada giyerler albasma şalvarı, Fistanı bir başka,mintanı bir başka.

Tek başına yaşar,garip kasvetlidir, Yalnız kalarak yaşamak süreklidir, Mahsun,küskün,üzüntülü,dertlidir, Ağrısı bir başka,sancısı bir başka.

Özlem duyar evlada,otağında, Sevip,basmak ister,onları bağrına, Kavuşamaması gider ağrına, Sevmesi bir başka,sevgisi bir başka.

Kaderi bu,yalnız gönül eğlenmez, Çaresizdir,elinden de birşey gelmez, Göz görmez,eli yetmez,dili söylemez, Ağıdı bir başka,ağlama bir başka.

Köyümüz çoktan Avrupa'ya karışmış, Yıllık ise,bir ay izinleri varmış, Köylerinde olmaya hasret kalırmış, Hayali bir başka,düşleri bir başka.

Koskoca köyler,ihtiyarlara kaldı, Yedinci aydaysa nüfus çoğaldı, Yalnız başına yaşamaksa zoraldı, Yatması bir başka,uykusu bir başka.

Bir iki katlı avlulu büyük evler, Karanlık,geçmeyen,up uzun geceler, Daha neler,kara kara düşünceler, Dertlisi bir başka,dertsizi bir başka.

Garip,mahzun,gözü yaşlı bakışların, Çok zor geçiyor,yalnızlıktan kışların, Burda bulunan baykuşların,kuşların, Ötüşü bir başka,uçuşu bir başka.

Ayrılığa gücü yetmez çabanın, Hal hatırı nasıl ananın,babanın, Üşürlermidir,közü varmı sobanın, Ateşi bir başka,dumanı bir başka.

Köşe başlarında yolunu gözletir, Kızı,oğlanı,çocukları özletir, Yalnızlıksa,sızım sızım sızlatır, Durması bir başka,kalması bir başka.

Sırtını dayamış kırtmanın düzüne, Doyulmaz muhabbetine sözüne, Ayrılık, çok dokunuyor özüme, Özlemi bir başka,hasreti bir başka.

Uluyoldan bakınca çok harikasın, Hamza,kederi başından atarsın, Seni seyrediyorum,tam karşımdasın, Asalet bir başka,güzellik bir başka.

Hamza Altıntaş

     

  ­  

  ­  

...:

...